Genel Sekreter Yardımcısı Dodurka, açıklamasında “Bunun için öncelikle doğaya müdahale eden, yeşil alanları betona çeviren ve bütüncül düşünülmeyen, parsel düzeyinde olan planlardan eğer zorunlu değilsek uzak durmalıyız” ifadeleriyle önemli gerçeği gözler önüne serdi.
“SUÇU YİNE DOĞAYA YÜKLÜYORUZ”
Tamer Dodurka’nın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şu şekilde;
“Aslında doğaya bu kadar müdahale etmeseydik böylesine şiddetli afetler yaşamazdık. Buna rağmen ‘doğal afet’ ifadesiyle suçu yine doğaya yüklüyoruz. Doğadaki canlılar yağmur, fırtına, deprem gibi olaylardan nadiren etkilenirken, kentlerde yaşayan bizler yoğun şekilde etkileniyorsak şapkamızı çıkartıp düşünmemiz gerekir. Doğrusunu söylemek gerekirse, “kentlerde doğal afet” kavramı yerine doğal “afetlere dirençsiz kentler ”den söz etmeliyiz. Doğa milyonlarca yılda oluşmuş coğrafik yapısıyla, vadileriyle, eğimleriyle, engelsiz dere yataklarıyla her türlü yağışı tolere edebilir. Ama siz gelir de o dere yatağında yapılaşmaya izin verirseniz, selin geçeceği doğal eğimleri yok ederseniz, yağmuru emmesi gereken toprağı betonla, asfaltla doldurursanız gün gelir kent sokaklarında botla dolaşmak zorunda kalırsınız. Kısacası doğaya ne kadar müdahale ederseniz afetin şiddetini o kadar artırırsınız. Dolayısıyla afet nedeniyle oluşan yıkım ve kayıpları kentin kaderi olarak kabul etmek mümkün değildir.
Binaları hem akış yönünde, hem de hakim rüzgarlara göre koridor oluşturacak şekilde planlamazsanız selleri engelleyemediğiniz gibi trafikten kaynaklanan hava kirliliğini de engelleyemez hatta kenti aşırı ısınmadan koruyamaz ve birçok hastalıklara davetiye çıkarırsınız. Bu koridorlar ayrıca “depremden kaçış koridoru” olarak da kullanılır ve hem de yağışı emecek, alt yapının yükünü azaltacak imkan sağlarlar.
DOĞRU PLANLAR VE DOĞRU ALT YAPI
Son bilimsel çalışmalar, küresel iklim değişikliği nedeniyle aşırı yağışlar, sel, dolu, don, fırtına ve kuraklık gibi olaylarının gittikçe daha da yoğunlaşacağını gösteriyor. O halde yapılması gereken, imar planlarına iklim değişikliği parametrelerinin eklenmesidir. Biran önce iklim değişikliklerini göz önüne alan doğru planlar ve doğru alt yapı, kentsel dönüşümle birlikte uygulanmalıdır. Depremin, selin, afetin çaresi doğru olarak yapılan, halkı yerinden etmeyen kentsel dönüşümdür.
“KENTSEL DÖNÜŞÜMLER ADA BAZINDA OLMALI”
Ancak “kentsel dönüşüm” denilince şu husus gözden kaçırılmamalıdır. Binaların yıkılıp aynı yere yenisinin ya da moderninin yapılmasıyla kentsel dönüşüm olmaz. Parsel bazında yapılan dönüşüm, kentsel dönüşüm değildir. Devlet kentsel dönüşüme yüz milyonlarca bütçe ayırmaktadır. Ancak ayrılan bu bütçe bina bazında dönüşümlerle israf edilmemelidir. Yeni yeşil alanlar yaratmak, yeterince sosyal donatılar oluşturmak ve yukarda sözünü ettiğimiz koridorları imal etmek için bu dönüşüm ada bazında olmalıdır.
Bu nedenle merkezi ve yerel idarenin kol kola verip kentlerin yeniden planlanması ve kentsel dönüşümün bu mantıkla yapılmasına ihtiyaç vardır.
Şu sıralar bölgemizi ilgilendiren 1/100.000’lik plan için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çalışma yapmaktadır. Bu planlarda, TMMOB başta olmak üzere, meslek kuruluşlarının görüşleri mutlaka alınmalı ve bu fırsat kaçırılmamalıdır.” |